5 Ocak 2011 Çarşamba

CHP'nin Kürtler ve Sünni İslam ile zor imtihanı

Canınızı fena halde sıkan bir meseleniz var diyelim. Baş edemezseniz başınızı yiyecek türden. Yapmanız gereken bellidir. Sonuçla uğraşmayacaksınız. Sonucu doğuran sebebi tespit edecek, onu ortadan kaldıracaksınız. Nedenleri saptayıp ortadan kaldırmak yerine, onları inkâr ederseniz; sorunu çözseniz dahi kazandığınız zafer Pirus zaferinden öte olmayacaktır. Yani aslında zafer için çok büyük bedeller ödemek zorunda kalacaksınız. Yani aslında kaybedeceksiniz. Ve emin olun, o neden orada durdukça, yarın yine ve yeniden savaşacaksınız. Ve yine emin olun ki, bu kez Pirus zaferinin bile garantisi olmayacak.

İki Mesele ve CHP

Bu memleketin en derin iki sorunundan birisi Kürt meselesiyse diğeri de inanç özgürlüğü meselesidir. Biz Kürt meselesinde, sorunu ve nedenlerini inkâr ede ede bu günlere gelmedik mi? Kürt sorununa “sadece ekonomiktir, kültüreldir” dedikçe, “sadece terör meselesidir” dedikçe, meseleyi çözmek yerine meseleye düğüm üstüne düğüm atmadık mı? Hiç itiraz etmeyelim. Binlerce insanımız canını dağlarda, mezralarda, şehir meydanlarında verdiyse; binlercesi bedenen ve aklen yarı buçuksa; analar, babalar “yavrum, yiğidim” diye göz pınarlarını hâlâ ve hâlâ kurutuyorsa; ve bu gün binlerce Türkiye Cumhuriyeti kimlikli yurttaşımız, kimliğini taşıdığı yurduna ve insanına karşı elinde silah dağlardaysa, biz meselenin nedenini görememişiz, görmek istememişiz demektir. Biz demokrasinin tüm kanallarını tıkamışız, en kılcalına bile hayat şansı vermemişiz demektir. Bunun başka izahı var mı? Dün böyle yapmışız ki, bu gün evvelki günkü konumumuza razı hale gelmişiz. Yetmemiş, yarın olacaklardan korkar ama kimselere söyleyemez hale gelmişiz. Sonuçta böylesine hayati ve aynı zamanda böylesine ölümcül bir mesele otuz yıldır çözülemiyorsa, Allah aşkına Mustafa Kemal’in işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesinin (yani çoğulcu ve katılımcı demokrasinin) kıyısından köşesinden sizce geçmiş miyizdir?
Gelin meseleye bu kez de inanç özgürlüğü perspektifinden bakalım. Her şeyden önce, sıklıkla duyduğumuz ve söyleyenlerin samimi olarak inandığı “CHP'nin dinle (Sünni İslam'la) bir problemi varmış gibi göstermek yanlıştır, böyle bir problem yoktur” söylemi memleketi uzaktan yakından tanımamak demektir. Çünkü CHP'nin dinle, inançla problemi elbette yoktur ama Sünni halkın geniş bir kesiminin bu manada CHP'yle problemi vardır. Nazım Hikmet’in dediği gibi “yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” Bakın o geniş halk kesiminin milyonlarcası İsmet Paşa döneminde camilerin atların barınağı olarak kullanıldığı söylenceleriyle büyüdü bu memlekette. Savaştı, zaruretti ne derseniz deyin. Siz üç maymunu oynarsanız bu mesele de suiistimal edilir elbette. Ve bu geniş halk kesimleri, yani milyonlar, eğilmiş bükülmüş ya da eğilip bükülmese de onların penceresinden göründüğü şekliyle okudular, dinlediler, öğrendiler o dönemi. Bu günkü hâkim siyasal gücün İsmet İnönü karşıtlığı da bu belletilmişliğin tezahürüdür. Bunu bilmeden bununla savaşamazsınız. Bunu görmeden bununla başa çıkamazsınız. Yanlışı bilmeden doğruyu anlatamazsınız, kundaktaki bebeği dahi ikna edemezsiniz. Bunları yazıp çizerken, bu gün başta Aleviler olmak üzere Sünni İslam inancı dışındaki mezheplerin ve diğer dinlere mensup azınlıkların kendi inançlarını tam demokrasi koşullarında ve özgürce yaşamadıklarını belirtmek malumun ilanıdır elbette.

Azınlıktaki Çoğunluk

Dün akşam eve dönerken arabada Ruhi Su dinledim. “Ankara'nın taşına bak” diyordu. “Gözlerimin yaşına bak.” “Uyan Gazi Kemal, şu feleğin işine bak.” Böğrüme böğrüme, ciğerime ciğerime saplandı Ruhi Su’nun nefesinden yükselen her bir dize. Duygusal milletiz sonuçta. Gözleriniz doluyor. Hem mağdur da hissediyorsunuz kendinizi. Ve azınlıkta. Sonra toparladım kendimi. “Azınlık mazınlık değiliz kardeşim” dedim kendi kendime. Öğrenciyken, solcuyum diye azınlıkta hissettim kendimi. Sonra Ağrılı, yani doğulu, yani oralı, yani Kürt ama meseleyi her iki ucun da gördüğü gibi görmediğim için, yani demokrat olduğum için, yani birleştirmeyen ama ayrıştıran milliyetçiliğin her türlüsünü reddettiğim için azınlıkta hissettim kendimi. Fakat bu kez öyle hissetmeye de hissettirmelerine de müsaade etmeyeceğim. Ettirmeyeceğim. Çünkü ben, benim gibiler, yani biz, yani siz adam gibi demokratız ve aslında çoğunluğuz.
Ama tamam, aslan demokratız da; nedir, nasıldır bu demokrat olma hâli? Bu memleketin en derin iki sorunundan birisi Kürt meselesiyse diğeri de inanç özgürlüğü meselesidir dedik yazının başında. İşte demokratlığın tanımı, “sorunu değil nedenini gör” önermesi ile tam da burada çakışıyor. Siz bu iki yarası kabuk bağlamayan meseleyi ve bunu kendisine mesele edinmişleri dışlayarak, görmezden gelerek demokrat olamazsınız. Çözümün bir parçası da olamazsınız. Ve bunu çözmek herkesten önce CHP’nin boynunun borcudur. Bu memleketi CHP’li kadrolar kurduysa bu memleketi bu sorunlardan kurtaracak olan neden CHP’liler olmasın? Çünkü kendi halinde, işinde gücünde ve yurtsever milyonlarca üye ve sempatizanını kıstas aldığınızda, bu memlekette en çok demokrat insanı CHP’nin barındırdığına inanıyorum. Öyleyse yol da bellidir yordam da: Tam demokrasi ve kayıtsız şartsız milletin egemenliği.
O zaman biz CHP’lilerin aynanın karşısına geçip ya da takkelerimizi önümüze alıp kendi kendimize “ben demokrat mıyım?” diye sormamız gerekiyor. “Ben gerçekten Atatürk’ün seksen sene evvel işaret ettiği hedefi anlamış mıyım?” diye, bir daha bir daha kendimize soralım. Cevabımız evetse, o zaman oturup dersimizi gerekiyorsa sil baştan çalışalım. Ama lütfen bu kez halka “inmeyelim”. Neticede lafın gelişi de olsa, kimse kimseye inip çıkmasın. Biz halkın partisiyiz. Öyleyse halka gidelim, kâfidir. Bakın işte o zaman iktidar da bizimdir, ülke de.

Not: Bu yazımdan sonra, “sözde sosyal demokratlar” başlayacaklar ahkam kesmeye ve densiz densiz mail göndermeye, biliyorum! … Sorun değil, mühim olan içimizdekini rahatça “böğürmek!”…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder