25 Ocak 2012 Çarşamba

DEMOKRATİK FANTEZİLER

Demokratik şekilde gerçekleştirilen her seçimden sonra, bir kazanan bir veya birçok kaybeden olması tabii olan durumdur. Özellikle siyasi partilerde gerçekleşen bu seçimlerden sonra, birleştirici rol almak, kaybettiğin rakibine çıkarsızca destek vermek gerçekten o kurumu (parti, dernek vs.) öncelikli tutmak demektir. Bahsini ettiğim bu durum ne yazık ki bizim ülkemizde bu şekilde gerçekleşmiyor. Kaybedenler nedense (büyük çoğunlukla) kaybettikleri andan itibaren kazanan adayın ve yönetimin arkasından atıp tutuyor. Hal böyle olunca ne kendileri kazanıyor, ne rakipleri ne de bağlı oldukları kurum. Demokrasi kültürünün olgunlaştığı ülkelerde bu durum anlattığım şekilde gerçekleşmiyor. Demokrasi örnekleri (!) sergileyen Amerika’da, Başkan Obama en önemli rakibini olan Bayan Clinton’u kabinesinin en önemli görevi olan Dışişlerine getirebiliyor. Olması gereken ve işin doğası budur aslına bakarsanız…

Peki, durum bizim memleket sınırları içerisinde, yaşadığımız bölgede nasıl cereyan ediyor… Gönlümüzden geçen elbette ki kaybedenlerin kazananlara destek olması, seçimlerden sonrada önceki gibi kurumu için çalışıyor olmasıdır. İşin ucuna rant, çıkar ve kişisel menfaatler girince ne yazık ki böyle olmuyor. Bu isimler yine de utanmadan kurumlarının çıkarlarının her şeyden önce geleceğini ve asıl olanın kurumlarının başarısı olduğunu da söylemekten geri kalmıyorlar! Aslına bakarsanız bildiğimiz bu isimlerin bağlı oldukları kurumları düşündüğü falanda yok. Bunlar sadece çıkarlarını düşünüyorlar. Makam araçlarının kapısını birilerinin açması onlar için önemli olan… Veya oturdukları koltukların tek sahibinin kendilerinin olması. Kararları tek başlarına vermek, beraber seçildikleri yönetimleri zerre takmamak vs…

Bu çıkar ve menfaat düşkünü (maymunu yazınca gocunuyorlar!) amcalar için asıl önemli olan şey; kurumlarına üye olan, kurumları için çalışan insanların onların sözünden çıkmaması! Bu kurum örneğin bir siyasi parti ise, o partinin başarısı, aldığı oy, halkın dertlerini dillendirme ve çözüme kavuşturma falan değil yani…

Yine bahsini ettiğimiz bu kurumun bir siyasi parti olduğunu düşünerek devam edelim… Bu ak saçlı beyefendiler (!) siyaseti kendilerine meslek edindikleri için bir türlü kopamıyorlar. Söze gelince demokrat, icraata gelince en azılı faşistten (sosyalde diyebiliriz) geri kalmıyorlar…! Siyasete girmeden önce evlerini geçindirmekte güçlük çeken bu isimlerin neredeyse tamamı siyasete girdikten sonra (veya başkanlara yalakalık yaptıktan sonra!) çiftliklere, han ve hamamlara sahip oluyorlar… Allah’ın hikmetini görüyor musunuz değerli kurum üyeleri…!

Aslına bakarsanız bu tip insanlara kızmakta doğru değil. Onlar meslekleri olan siyaseti A’dan Z’ye düzgün yaptıkları için başarılı oluyor ve köşeyi dönüyorlar. Siyasi partilere üye olmanın birinci koşulunun belediyelere işe girme amacının güdüldüğü bir memlekette fazla söze de gerek yok aslına bakarsanız! Birde bu tip insanlara haddini bildirmeyen ve onların üzerinden siyaset yapan amcalarımız var ki; onların bıyıkları badem misali…!

Değerli okurlar; üyesi olduğunuz partinin, derneğin veya hangi kuruma üye iseniz, seçeceğiniz insanların önce liderlik vasfına, sonra aday kadrosuna, sonra seçildiği takdirde ki vaatlerine (özellikle tutulacak olanlara!), sonra plan ve programlarına ve en sonunda da mezhebine iyice bir bakın… Özellikle mezhebine bakmayı ihmal etmeyin… Gördüğünüz mezhep haddinden fazla geniş ise oy vereceğiniz insandan ne size, ne kurumuna ne de memleketine hayır gelir!

Kalın sağlıcakla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder